
Üniversitemizde düzenlenen “Ahilik Çalışmaları Semineri: Fütuvvetnameler” başlıklı etkinlikte, ahilik geleneği ve fütuvvetnamelerin toplumsal yapıya etkisi ele alındı.
Üniversitemizin İslam Ekonomisi ve Ekonomik Sistemler Uygulama ve Araştırma Merkezi, ahilik kültürünü tarihsel ve düşünsel boyutlarıyla ele alan önemli bir seminere ev sahipliği yaptı. “Ahilik Çalışmaları Semineri: Fütuvvetnameler” başlıklı etkinlik Sütlüce Yerleşkesi’nde düzenlendi. Seminere Üniversitemizden Doç. Dr. Hüseyin Arslan ile İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi’nden Doç. Dr. Fatma Şensoy müzakereci olarak katıldı. Akademisyenlerin ve öğrencilerin katıldığı etkinliğin moderatörlüğünü ise Merkez Müdürü Prof. Dr. Necdet Şensoy üstlendi.
FÜTUVVETNAMELER GENÇLİK REHBERİ OLARAK YORUMLANDI
Doç. Dr. Hüseyin Arslan, fütuvvetnameleri “gençlik rehberi” olarak nitelendirdiği konuşmasında, bu eserlerin yalnızca belirli bir yaş grubuna değil, yaş sınırlaması olmaksızın toplumda yüksek erdem ve niteliklerle donanmış örnek bireyler yetiştirmek amacıyla kaleme alındığını vurguladı. Fütuvvetnamelerin sadece ahilik teşkilatına değil, aynı zamanda dönemin sivil toplum kuruluşları niteliğindeki birçok tasavvufi yapıya da temel metin olarak hizmet ettiğini ifade eden Doç. Dr. Arslan, ahilik sisteminin üretimden tüketime, toplumsal dayanışmadan ahlaki eğitime kadar hayatın tüm alanlarını kapsayan bir anlayış sunduğuna dikkat çekti.
Sunumunda üzerinde çalıştığı çeşitli fütuvvetname örneklerinden bölümler okuyarak bilgi ve tecrübelerini katılımcılarla paylaşan Doç. Dr. Arslan, bu metinlerin işçi-işveren, toplum ve devlet olarak iş ve sosyal hayatın tüm taraflarını bağlayıcı nitelik taşıdığını belirtti. Bu yönüyle fütuvvetnamelerin günümüzde de iş barışının ve toplumsal huzurun sağlanmasında işçi ve işveren temsilcilerine olduğu kadar kamu otoritelerine, yasa koyucu ve düzenleyicilere de yol gösterici özellikte olduğunu vurguladı.
Fütuvvetin; gençlik, yiğitlik, cömertlik ve civanmertlik anlamına geldiğini hatırlatan Doç. Dr. Arslan, bu kavramın insanlığın var oluş sürecindeki olaylardan itibaren günümüze ve geleceğe ışık tuttuğunu dile getirdi. Fütuvvetnamelerin özde aynı olmakla birlikte içerik bakımından dar ya da geniş farklılıklar gösterdiğini, Osmanlı Türkçesi, Arapça ve Farsça gibi dillerde yazıldığını belirten Doç. Dr. Arslan, bazı metinlerin bu üç dilin bir arada kullanılmasıyla kaleme alındığını, çoğunun ise müellifi tarafından isim verilmeden yazıldığını ifade etti.
Ahilik anlayışının, fütuvvetnamelerden beslenerek Fatimiler, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlılar gibi çeşitli dönemlerde insan, toplum ve devlet yapısında etkili olduğuna değinen Doç. Dr. Arslan, yüksek erdemli ve nitelikli bireyler yetiştirmeye büyük önem verildiğini vurguladı. Ancak insanın yozlaşmasıyla birlikte bu sistemin de zayıfladığını, dolayısıyla söz konusu medeniyetlerde çöküş sürecinin başladığını belirten Doç. Dr. Arslan, bireysel ve toplumsal düzeyde özümüze dönüşün sağlanması halinde sadece huzur ve mutluluğun değil, ekonomik ve çok yönlü gelişmelerin de mümkün olabileceğini kaydetti.
Doç. Dr. Hüseyin Arslan ayrıca, günümüzde piyasalara egemen olan kapitalist zihniyetin ortaya çıkardığı dengesizlikler ve krizler yerine, tüm tarafların faydasını, hakkını ve hukukunu gözetmeyi esas alan ahilik anlayışının bireysel ve toplumsal yaşamda uygulanması durumunda; fiyat, ürün, istihdam ve üretim gibi alanlarda yaşanan sorunlara adil ve dengeli çözümler getirilebileceğini ifade etti.
KADINLARIN AHİLİKTEKİ ROLÜ VURGULANDI
Doç. Dr. Fatma Şensoy ise konuşmasında fütuvvet anlayışının sadece erkeklere özgü bir yapı olmadığını, “Bacıyan-ı Rum” olarak adlandırılan kadın teşkilatlarının da Anadolu’da aktif rol oynadığını belirtti. Doç. Dr. Şensoy, kadınların sadece üretimde değil, sosyal ve kültürel yapının oluşumunda da etkin rol oynadığını dile getirdi. Ahilik anlayışının, günümüz ekonomik yapıları için de örnek teşkil edebilecek yönleri olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Şensoy, ahilik sisteminin üretim ve ticarette etik değerleri esas alan bir model sunduğunu söyledi. Doç. Dr. Şensoy, ahilerin, Anadolu’da iktisadi ve sosyal hayatın ilk örgütleyicileri olarak, toplum yararını kendi çıkarının önünde tutan kanaatkâr fakat müteşebbis bir insan tipini oluşturduklarını ifade etti. Doç. Dr. Şensoy, klasik Osmanlı zihniyetine göre insanın, alıcı olmaktan çok verici olması; yani bencil değil, diğergâm bir tutum sergilemesi gerektiği anlayışının oluşumunda ahi zihniyetinin rolüne atıf yaptı.
İslam’ın bir ahlak ilkesi olarak ortaya koyduğu ve ahiliğin günlük yaşama taşıdığı hizmet anlayışının, böyle dayanışmacı bir toplum yapısını oluşturmayı hedeflediğini belirten Doç. Dr. Şensoy, Selçuklu geleneğinin devamı olarak, Osmanlı esnafının bireysel değil; aksine, birlikler kurarak ve belirli coğrafi alanlarda kümelenerek üretim yaptığını vurguladı. Doç. Dr. Şensoy, bu farklılığın aslında üretimde büyük bir devrimi başlatan temel unsur olduğuna dikkat çekti.
AHİLİK MODERN TOPLUMA NE SÖYLÜYOR?
Seminerin sonunda konuşmacılar, ahilik sisteminin günümüzde yeniden yorumlanarak toplumsal hayata kazandırılmasının önemine dikkat çekti. Rol model olmanın, ahlaki duruşun, meslek sahibi olmanın ve üretime katkı sağlamanın ahiliğin temel ilkeleri arasında yer aldığını vurgulayan akademisyenler, fütuvvetnamelerin bu değerleri nesilden nesile aktaran eşsiz kaynaklar olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Necdet Şensoy, etkinlik sonunda yaptığı kapanış konuşmasında; etkinliği organize eden Dr. İsrafil Boyacı’ya teşekkür ederken, Üniversitemizin bu tür seminerlerle medeniyet mirasımızı yaşatma sorumluluğunu sürdürdüğünü ifade ederek, uluslararası sempozyum ve çalıştaylara da devam edeceklerini söyledi.